Konuştuğumuz her kelime ya da
cümle söz olarak bilinir. Eğer sözler bir faydaya matuf değil ise laf, bir
gayeye matuf ve fayda hâsıl oluyorsa kelam olarak değer bulur. Söz nötr, kelam
artı, laf eksidir. Konuşma melekesi ilahi bir lütuftur. Kişilere düşen bu
nimeti en güzel şekilde kullanmaktır.
Hepimizin dilinden düşürmediği
‘ne olacak bu memleketin hali?' muhabbetine düşkünlük, ister istemez hepimizi
gerekli gereksiz konuşmalara sevk ediyor. Akşam sohbetlerinde, dost
meclislerinde konuşmaya başladık mı bizi susturana aşk olsun. Hani derler ya
“dilin kemiği yok.”
Dostlarla bir araya geldiğimizde
söz uzar gider. Proje üretme konusunda oldukça mahir arkadaşlarımız var. İşin
bu tarafını fikir jimnastiği olarak görebiliriz; ancak bazen hepimizin içine
düştüğü boş söz söyleme durumundan kurtulamadığımız görülüyor. Zaman zaman
gıybet ve iftiraya varan konuşmalardan uzak durmak erdem. Sözlerimiz laf
derekesine değil, kelam derecesine yükselmeli.
Ben bir sözün ya bir insanın
derdine çare ya da bir üretime muharriki evvel olması gerektiğini; eyleme
dönüşmeyen her sözün “kavl ez-zur” olduğunu düşünürüm. Çünkü söylem konusunda
eksiğimiz yok fazlamız var. Asıl eylem noktasında eksikliğimiz vardır. Eylem
önemlidir, çünkü insanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.
Bazı konularda kendilerine karşı
-nezaket gereği-, hep susulduğu için, ‘sükûtun sadece ikrardan geleceği'
düşüncesiyle akla gelebilecek her hususta mutlaka haklı ve doğru olduklarını
zannedenler, kendi işleri olmayan konulara da ahkâm kesmekten kaçınmıyor ve
sanırım hiç de iyi yapmıyorlar…
Herkesin kendi işini yaptığı ve
başkalarının işine karışmadığı bir ortam mümkün müdür, bilinmez. Ancak
anlaşılıyor ki, bu vasat sağlanmadığı sürece tartışmaların sonuçlanması pek
mümkün olmayacak…
Günümüzde sözün değer bulduğu
mekânlara, meclislere ne çok ihtiyacımız var. İnsanın ağzından çıkanı kulağının
duyduğu ortamları ne çok özledik. İnsan dilinin altındadır, buyrulmuştur.
Üslub-ı beyan, ayniyle insan, denilmiştir. Kelâmın kibârı, kibârın kelâmıdır.
Bütün bunlardan şu sonuca varabiliriz: Ağzımızdan çıkanlar kelam mertebesine
eriştiği müddetçe insanlığımızın farkına varırız.
Şimdi sözü olanların sözü kelam
seviyesine çıkarmak gibi bir zorunlulukları vardır. Kalitesizliğin pirim
yaptığı yerlerde, ya da kelamın geçerli akçe olmadığı mekânlarda bulunmak bir
Müslüman davranışı değil. “Boş sözü
işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz bize, sizin
işleriniz de size. Selâm olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri
istemeyiz” derler.” (Kasas, 55)
Kelam’la kalem arasında sıkı bir
ilişki bulunuyor. Kalem kelamın taşıyıcısı bu yüzden kalem erbabının da
kaleminden çıkan kelimeler dikkat etmesi gerekiyor.
Yûnus Emre’nin şiirine kulak
verelim:
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz.
Kişi bile söz demini
Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini
Sekiz uçmağ ede bir söz.”