“Tarih nedir?” sualine, ‘yer ve
zaman bildirerek geçmiş olayları anlatan bir ilim dalı’ diye, klasik bir cevap
verilebilir. Tarih elbette belirli ilke, yöntem ve araştırmalara dayalı bir
bilim dalıdır. Bizi ilgilendiren işin bu tarafı değil.
Tarih bir milletin hafızasıdır? O
sebeple, geçmişi iyi okuyup, bugüne ışık tutmamız, geleceğe emin adımlarla
ilerlememizi sağlar. Tarih bir ibretler aynasıdır insanlar ve milletler için.
Milletler bu aynaya bakıp kendilerini seyrederler. Bu seyir içinde yanlış
yanlarını görüp düzeltme imkânı bulurlar. Böylelikle geleceğe daha sağlam ve
daha güvenli adımlarla yürüme yeteneği kazanırlar.
Tarihi, bir pusulaya benzeten
büyük devlet adamlarımızdan Cevdet Paşa; tarihi bilmeyen bir devlet adamının,
pusula okuyamayan bir kaptan kadar tehlikeli olduğunu belirterek, “Her ikisinde
de karaya oturmak tehlikesi var.” demektedir.
J.J.Rousseu tarihi, “okuyana
kendi gözünün görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuz.” olarak tarif
ederken, Ömer Hayyam; “Tarih, kâinatın vicdanıdır.” diye, kendi vicdanının
sesini dinlemektedir!...
Hüseyin Nihal Atsız; “Bir insanı
ayakta tutan hafızası, bir milleti ayakta tutan da tarihidir. “Tarih Şuuru”,
milletlerin hafızasıdır. Hafıza nasıl, fert olarak insanların en küçükleriyle
ihtiyarlarında bulunmazsa, milletlerin de henüz çocuk sayılabilecek kadar genç
yani “kurulmamış” olanlarıyla ihtiyarlarında yani inkıraza mahkûm olacak kadar
çürüyenlerinde bulunmaz.” der.
Tarih, geçmişte yaşanmış olaylar manzumesinin
toplamı değildir. Tarih, maziyi günümüze, günümüzü de atiye bağlayan bir zincirdir.
Bu zincirle toplumlar köklerine bağlanırlar. Mazisinden beslenmeyen toplumların
hayat sürmesi muhal. Buna tarih şuuru diyoruz. Tarih şuuru geçmişle gelecek
arasındaki bağlantıyı kurar. Bu bağlantı bizim yol haritamızı belirler.
Tarihine, kültürüne, diline, dinine
yabancı, kendi ecdadına düşman, toplumların tarih sahnesinden silindiklerine
dair çok fazla örnek var. Şuur, bir kimlik duygusudur, yaşadığı toprağa aidiyet
hissidir. Bir toprağı vatan belirleme ameliyesidir. Mithat Cemal Kuntay’ın mısralarındaki gibi:
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.
Kâzım Karabekir Paşa’nın dediği
gibi: “Bir çınar için toprak altındaki kökleri ne ise -ve bu kökler kurudukça
çınar nasıl kurumaya başlarsa- bir millet için de tarih odur. Tarihini bilen
millet, kökü sağlam çınar gibidir. Zamanla eski âdet ve ananesini, yaşayış
tarzını unutan, tarihini bilmeyen, ecdadının neler yapmış olduğundan haberi
olmayan bir millet, kendini ayakta tutan köklerinden birkaçını kurutmuş
demektir. Tarih okuyarak onu sulamak lâzımdır.”
Gençlerimize ümit vermeliyiz, umutt
aşılamalıyız. Malazgirt’i, Plevne’yi Niğbolu’yu, Kosova’yı, Sakarya’yı
öğretmedikçe, Çanakkale’yle, Sakarya ile ümitlendirmedikçe büyük hamleler yapma
cesaretini veremeyiz. Mevlana’yı, Sait Halim Paşa’yı, Mehmet Akif’i, Namık
Kemal’i okutmadıkça tarih şuuru veremeyiz.
Öncelikle kendimiz olmayı başarmak ve gençlerimize
özgüven aşılamak başarının anahtarı. Bunun içinde kendimiz olarak kalmalıyız.
Kendimiz olarak kalabilmenin ön koşulu da kendi değerlerimiz üzerinde
yükselmemizdir.